12 Kasım 2007 Pazartesi

Aylar sonra

Oldukça uzun bir ara verdim aslında yazacak çok şey olmasına rağmen. Sitenin ismini değiştirmek istediğim için, öncelikle o değişikliği yaparak başlamak istedim aslında ama tam olarak içime sinen bir isim bulamadığım için şimdilik değiştiremiyorum.

Yazmayalı uzun zaman olunca, biriken de çok oldu tabii. Aradaki bu zamanda da gezdik, yedik-içtik... Adapazarı'nın ıslama köftesinden Antalya'nın piyazına, Safranbolu lokumundan Amasra salatasına kadar...hepsi güzeldi, hepsi değişik ama şimdi tek tek bunları anlatmacağım. Konu: Mutluluk. Altın Portakal Fil Festivali'nde en iyi kadın ve en iyi erkek oyuncu rollerinde ödül kazandıran film. Biz de akşam izledik, gerçekten güzel bir film oyunculuk da gayet iyiydi. Fakat bana İrfan'ın bazı replikleri abartı geldi, Meryem şivede arada şaşırdı, daha iyi olablirdi ama genel anlamda film vermek istediği duyguyu başarıyla veriyor. İzlenesi bir film...

29 Ağustos 2007 Çarşamba

Bir aylık evliler...

Zaman ne kadar da çabuk geçiyor, evleneli bir ay olmuş ama bana hala yeni soyadımı söylemek garip geliyor ve her söyleyişim de gülüyorum elimde olmadan.

Dün kocacım bana sürpriz yapmış ki kendisi aslında sürprizler konusunda çok başarılı değildir ama bu defa gayet iyi şekilde idare etti ve akşam bana sürprizi olduğunu söylemesine rağmen ne olduğunu söylemedi. Akşam eve elinde çok güzel bir demet çiçekle geldi. (Çiçekler konusunda çok zevklidir) Ve ardından yemeğe çıktık, hem de benim çok sevdiğim bir yere: Çiya!

Bu mekana her gidişimizde ‘şimdi ne denesek’ derdine düşüyoruz ama hiçbir zaman da pişman olmuyoruz. Etleri çok lezzetli, sanırım buna özen gösteriyorlar. Çiya’yı bilenler bilir bir sokakta tam 3 tane Çiya lokantası var fakat neden bilmiyorum hepsinin değişik bir havası var. Mesela bundan önce gittiğimiz yerde yanlış hatırlamıyorsam ‘günün menüsü’ gibi bir şey vardı ve orada seçilmiş yemekler daha uygundu ve ayrıca açık büfe şeklinde alıp gramına göre ödeme yapacağın bir zeytinyağlı bölümü vardı ki süperdi. Akşam gittiğimiz yerde ise çok daha küçük ve çok fazla çeşidin olmadığı bir sunuş vardı. ‘Sanki Çiya’lar kendi aralarında fiyat ve servis gibi özelliklerine göre lükslük sıralaması içerisindeler’ diye düşündüm fakat menü ve fiyatlar aynı yemekler için aynı. O zaman dedim bunların hepsi aynı standartta, ee peki o zaman neden bir yerdeki zeytinyağlılar diğer yerde de yok. Tek neden belli bir standardı yakalayamamış olmaları olabilir. Ayrıca her zamanki gibi Çiya’ya yakışmayan bir servis gördük akşam da. Yani Çiya aynı Çiya, çok lezzetli yemekler ve gayet kötü bir servis. Bu kadar isim yapmış bir mekan neden servis ve mekanı iyileştirmek için uğraşmaz anlamıyorum.
Ben önceden beri merak ettiğim Çiya kebabı denedim ve gelince ‘aaa bu muymuş’ desem de tadına bayıldım. Eşim de Babahannuş söyledi, bence o da çok güzeldi ki benim için içinde patlıcan olması yetti. Eşim etini ne kadar lezzetli bulsa da benim Çiya kebabımı yemeyi tercih etti.

Eee tabi Kadıköy’e gidip de Ali Usta’dan bir dondurma yemeden dönmedik ve çok meşhur olduğunu duyduğum Santa Maria’yı denedim. Bana çok özel bir tat gibi gelmedi, adama içinde ne olduğunu sordum e tabi o da gizli formülü söylemeye çekindi.

23 Ağustos 2007 Perşembe

Gecikmiş bir gezi yazısı...

Bir süredir fotoları kaydedemediğim için bu yazıyı erteliyordum, bugüne nasipmiş:)) Efendimmm biliyorsunuz biz yeni evlendik, eh evlenince az da olsa bir balayı yaptık. İkimizin de izni olmadığı için 3 günlüğüne yakın bir yere gidelim dedik ve araştırmalar sonucunda da buraya yani Bozcaada'ya karar verdik. Az olmasına rağmen çok güzel vakit geçirdik ama 'zeten 4 günden sonrası sıkar' diyerek teselli olduk. Ada çok şirin ve sakin (ama sanırım bloglarda son zamanlarda adayla ilgili dolaşan yazılar sonucu bu sakinlik kalmayacak:)) Kalmak için Rengigül Konukevini seçtik ama asıl evde yer olmadığı için başka bir evinde kaldık aynı bayanın. Orayı seçmiş olmamızın nedeni de meşhur kahvaltısıydı ki sözedilen kadar da varmış. Deniz tabiiki çok soğuk ve biraz da dalgalıydı ama çok temizdi. Soğuk olduğu için ben pek giremedim ama eşim hiç çıkmadı. Onun dışında bol bol balık yedik, yemek için can attığım kabak çiçeği dolmasını sonunda tadabildim. Güzel şeyler çabuk biter ya bu da öyle oldu...

14 Ağustos 2007 Salı

Karar

Bloglarda insanların nasıl da hedefleri peşinden gittikleri, kariyeri bırakıp mutlu olmayı seçtikleri gibi örnekleri sıkça görüyorum. Sonra dönüp kendime bakıyorum, risk alamayan kendime...birşeylere kavuşmak için diğerlerinden vazgeçmeyi bilmeyen kendime...ya kendime güvenip yok ya da risk alamayan biriyim ki bence ikisi de. Ama neden? Ben de istediğim işi yapabilmeyi, 'sevdiğim işi yapıyorum ve de üstüne para kazanıyorum' diyebilmeyi istiyorum. Ben de iki yoldan mutlu olacağımı seçmek istiyorum tıpkı Chido gibi, ibeking gibi kariyeri bırakıp sevdiklerime vakit ayırmak istiyorum falan filan...istemek iyi de hareket?

7 Ağustos 2007 Salı

Evlendik...


Evet efendim o kadar koşturmaca, hazırlık vs. derken beklenen gün geldi ve geçti bile. Doyana kadar gelinlik giydim, bir haftada kaç km. yol yaptık hesabını bile bilmiyorum, dünyanın heralde en kısa balayını yaptık amaaaaa sonunda evlendik:)) Anlatacak, yazacak ve paylaşacak o kadar çok lezzetler var ki... ama şuan fotoları hazır olmadığı için bir selam verip kaçıyorum.

18 Temmuz 2007 Çarşamba

Devamlılık

Ne yazık benim blog aleminde sağlayamadığım birşey oldu bu. Belki yoğunluktan belki ihmalkarlıktan, bilemiyorum... ama artık yazayım da aynı şeyler durmasın, ben bile görmekten sıkıldım diye düşünmeye başladığım için bir iki şey karalamakta fayda var.

Aslında buraya yazacak şeyler de oldu zaman içerisinde ama derler ya 'bi türlü elim ermedi' aynen öyle oldu işte. Malum düğün hazırlıkları da son hız devam ettiği için devamlı bir koşturmaca, devamlı bir yoğunluk var. Ve hala yetiştiremediklerimiz de cabası... bi de bende artık tatil istiyorum yaaa:((

7 Haziran 2007 Perşembe

Günlük bişeyler

'Eh hep de lezzet yazamıyorum tabii, ee yazamayınca nolcak?' diye düşünürken bloggerların çok kullandığı 'blog benim blogum istediğimi yazarım' sözü pek yakın göründü ve ardından şunları düşündüm;
  • Aslında Cheese Cake Factory'i yazabilirdim. Ah o ne güzel bir yer öyle Allah'ım. Tam bir cheese cake cenneti ama yemekleri de süper, dekorasyon da süper. Tabii bu Boston'dakiler için daha çok geçerli ama sanırım San Fransisco'dakine de gitmiştim. Böleee bayılası bi yer işte... hep nasıl olurda hala Türkiye'de bir franchise işine dönüşmedi bu diye merak edip içimden 'belki ben yaparım bu işi:))' şeklinde planlar da kurmadım değil. Tüh planlarımı da açığa vurmuş oldum ama zaten ben o parayı biriktirinceye kadar burda da Cheese Cake Factory açılmış olur.
  • Sonra aklıma sabah işe gelirken otobüste ön taraflarda oturan kızımızın nasıl olup da kol saatini ayna gibi kullanıp gözüne kalem çektiği geldi. Ve dedim ki... işte Türk kızlarının makyajda katedebilecği son safha!!! Tebrik ediyorum:))
  • Bi de şu hazırlıklar işi var tabii. Hiç mi hiç aklımdan çıkmayan. Yok gelinlikdi, yok davetiyeydi vs. vs. Bloglarda da dolaşırken aynı telaşlar içinde olanları daha bi yakın hissediyorum nedense:))
  • 'Bu sabah yağmur var İstanbul'da...' desem çok sıradan olacak biliyorum, o yüzden demiyorum ben de. Ama yağmur var!
  • Yarın annem gelecek:))
  • Sırada bekleyen bir konser, bir de tiyatro var. Haftaya sosyalleşme zamanı yani:))