11 Mayıs 2007 Cuma

Ege'de Bir Durak

Salı günü iş nedeniyle Manisa Salihli’ye gittik. İstanbul’dan böyle şirin ve sakin bir yere gidince insanın geri dönmeyesi, bundan sonraki yaşantısını kuş cıvıltıları arasında geçiresi geliyor. İşim gereği şehirlerle ilgili önemli bilgileri de bilmem gerektiği için gittiğimiz yerlerde bölgeyi gezip biraz bilgi alıyoruz. Salihli’de de aynı şekilde fırsat buldukça hem gezdik hem de bilgi aldık. Salihli parayı ilk kullanan uygarlık olan Lidya medeniyetine başkentlik yaptığı için çok önemli bir yer olmasıyla birlikte, yemyeşil ovaları sayesinde verimliliği insanı şaşkına çeviren bir bölgedir de. Daha ilçeye girerken sizi tarihin izleri ve verimli toprakların yeşil tonları karşılar. Sol tarafınıza baktığınızda sanki uçsuz bucaksız bir deniz gibi uzanan ve yeşilin nerdeyse mümkün olan her tonuna ev sahipliği yapan ovayı görürsünüz. Daha sonra Adala tarafındaki kanyonu ziyaret edip kuş seslerini de ekleyince tam ‘ İstanbul karmaşasından kaçıp da yaşamayı hayal ettiğiniz yer’ kavramına eşit olacak cennette olduğunuzu hisseder hatta Kız Köprüsü’nün aşağısında yer alan ağaçlardan birinin üstüne kurulmuş olan küçük ağaç evde yaşamayı hayal edersiniz.

Bir yere geziye gittiğimde benim için en önemli şey tabii ki o bölgeyi gezmek, daha sonra da yöreye özgü yemeklerini yemek ve oraya özgü bir şeyler almaktır. Salihli’de de dönüş yolu üzerinde Salihli’nin meşhur odun köftesini tatma fırsatı bulduk. Neredeyse her bölgeye özgü bir çeşit köftesi bulunan ülkemizde bunları tadınca insan nasıl olup da bu kadar birbirinden farklı tatlar olduğunu anlayamıyor (en azından ben bunun hayreti içerisinde kalıyorum her zaman). Mesela Akhisar köftesi, İnegöl köftesi, Tekirdağ köftesi…

Salihli köftesini de Salihli’yi bilmeyenlerin bile bildiğini söyledikleri Değirmen lokantasında yedik. Herhangi bir yol üstü lokantası görünümündeki Değirmen’de kuzu etiyle yapılıp meşe odunu közünde pişen ve yumuşaklığı ile beni şaşırtan odun köftesinden yedik. Öncesinde ikram edilen közde pişmiş bütün domatesler de sanırım oraya özgü. Çünkü benim şimdiye kadar yediğim közde domatesler hep dörde bölünmüş olarak servis yapılırdı. Fakat bence bütün olanlar daha iştah açıcı (Bu nedenle de 1,5 porsiyon köfteyi mideye indirdim:)). Salihli köftesinin yumuşaklığı dışında közden sinen kokusu ve kimyona batırılarak yenmesi de lezzetini arttırıyor.

Ardından yediğimiz kavun ise bu mevsimde o kadar tatlı olmasıyla ayrı bir şaşkınlık yarattı.

Gezip de çok yakınımızda bu kadar çok güzelliğin olduğunu görmemiz ülkemizin değerini daha çok anlamamızı sağlıyor. İnsanın daha çok gezesi ve daha çok köfte yiyesi geliyor:))

Hiç yorum yok: